14 Eylül 2009 Pazartesi

Rönesans'a 'tercüme'

Bir kültürün diline tercüme edilebilir mi? Sakıp Sabancı Müzesi'ndeki 'Medicilerden Savoylara Osmanlı Görkemi' adlı sergi bu soruya ilginç yanıtlar verebilir.

Daha önce de yazmıştım. 'Babamın arkadaşları'ndan Hayri amca ilginç bir insandı. Müthiş kültürlü, zamanının çoğunu sadece okumakla geçiren birisiydi, bir bilgindi. Çocuklarına da çocuklara da özel bir ilgisi vardı. İki kızının eğitimiyle bizzat ilgileniyordu. Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına göre hazırlanmış ders kitaplarıyla eğitim olmayacağına inanmıştı. Bunun üstüne eşi Emel hanıma günler geceler boyunca müfredatlarda yer alan çeşitli derslerin bin bir türlü konusunu dikte ederek 'alternatif ders kitabı' yazmaya başlamıştı. Çocukları bu kitaplara çalışarak hazırlanıyordu sınava.
Kızları benden büyüktü. Aradan zaman geçince sıra bana geldi. Hayri amca sayısız kitabı bana aktardı. Okumaya başladım. 'Eseri cedit' (dosya kâğıdı; o öyle derdi) kâğıtların bir yüzüne el yazısıyla yazılmış o metinlerin farkını daha o vakitler bile anlamamak olanaksızdı. Hele tarih, psikoloji ve sosyoloji metinleri başlı başına bir kültürel çalışmaydı. Değerlerini, daha sonra, muadilleri olan Amerikan kitaplarını okuyunca büsbütün anladım.
O metinlerden birisi ve beni nedense daha o zaman bile en çok çekmiş olanı Rönesans'tı. Resmi ders kitaplarında sıradan ve diğerleriyle aynı ağırlıkta bir konu olarak geçirilen Rönesans, Hayri amcanın anlatımıyla bambaşka bir ufuk açıyordu insana. O sıralarda yanına gidip geliyordum. (Ortaokul yıllarım bunlar...) Her defasında saatlerce konuşmuş olarak ve koltuklarımın altı kitaplarla, plaklarla yüklü dönüyordum eve. O görüşmelerin neredeyse hepsinde söz Rönesans'a, Yunan, Roma ve Batı Avrupa klasiklerine geliyordu. Bir yandan da onları okuyordum. Sonrası daha zevkliydi; çünkü, üstünde konuşuyorduk. Hayatım boyunca, özellikle görsel Rönesans sanatıyla bir aşk ve nefret ilişkisi yaşadım. (Bütün aşklarda olduğunca, nefret bir türlü aşkı bitirememekten kaynaklanıyor.)
Şimdi Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde devam eden, Medici koleksiyonu başta olmak üzere çeşitli birikimlerden derlenmiş Osmanlı ve Osmanlı'yla ilgili çok sayıda yapıtı derleyen sergi bu anılarımın depreşmesine neden oldu. Ayrıca, serginin, toplum olarak Rönesans'ı hatırlamamız için de bir vesile teşkil etmesi beni ayrıca sevindirdi.

Rönesans eşİttir Batı'nın temelleri
Rönesans'ı tanımamak bana göre Batı modernitesinin temel kaynaklarını, kavramlarını da bir türlü özümseyememekle eşanlamlıdır. Sadece bir kültür sanat çıkışı olarak bildiğimiz bu hamle, bize, 16. yüzyılda başlamış olan, burjuvazinin tarihe el koymasıyla doruğuna ulaşan bir büyük sürecin siyasal ve toplumsal boyutlarını tanımak olanağını verecektir. Kuşkusuz Rönesans'ın çok kendisine özgü bir yapısı var. İtalyan şehir devletleri, Halil Berktay'ın metninde belirttiği gibi başını, ortasını ve sonunu belirleyen Floransa, Roma ve Venedik'in kendisine özgü nitelikleri, o kentlerde gelişen siyasal oluşumlar, oligarşiler bugünkü Avrupa düşüncesinin ve siyasal sistemlerinin özünü meydana getiriyor. Buna bağlı olarak iki önemli husustan daha söz etmek gerek.
Bunların ilki, Halil Berktay'ın Medici sergisi için hazırladığı metinlerinde açıkladığı hümanizma kavramı. Bizde çok az tanınan, gerçek mahiyeti hemen hemen hiç bilinmeyen bu düşünce, uzak açılımlarıyla bugünkü manasında 'insan' dediğimiz kavramın oluşumuna işaret ediyordu. Bu insan, modern insan, Harold Bloom'un, 'Shakespeare: İnsanın İcadı' isimli yapıtında belirttiğine göre uzun bir arayıştan ve 'tasarım'dan sonra ilk kez bu büyük İngiliz oyun yazarı ve şairi tarafından biçimlendirilmişti, 16. ve 17. yüzyıllarda. (Foucault da bu insanı hep 17. yüzyıl çerçevesi içinde ele alır.)Ama kaynağı Rönesans düşüncesiydi. İkincisi, Rönesans'ın hümanizm kavramı, biraz uzak bir akraba gibi de dursa, Aydınlanma'nın insan düşüncesine yol açıyordu.
Geniş ölçüde Aydınlanma dönemi felsefecileri aracılığıyla oluşan ve o düşüncelerin siyasallaşması demek olan Fransız Devrimi'nin kurduğu yapı gene ancak Rönesans'a gidilerek anlaşılacak bir şeydir. Yine çok önemsenecek bir başka husus Rönesans'ın görselliği, görsel ideolojisidir. Bu ideoloji doruğuna perspektifin bulunmasıyla varıyor. Bir geometrik/matematik sistem olsa bile perspektifin özü ancak yukarıda değindiğim hümanizma kavramının irdelenmesiyle kavranabilir. Ancak 20. yüzyıl başında kübizm'in büyük hamlesiyle aşılabilen bu oluşum da bir ideolojik yansımaydı sonunda. Ressamın baktığı açıyı dünyanın merkezi haline getiren bu model insanı da böylece dünyanın merkezine yerleştiriyordu.
Sabancı Müzesi'ndeki sergi bütün bunlardan başka bize çok önemli bir başka sorunun üstünde düşünme olanağı veriyor: Rönesans (uygarlığı) başka bir kültürün diline tercüme edilebilir, başka bir kültürün kodlarıyla birleştirilebilir mi? 'Niye Rönesans onlarda oldu bizde yaşanmadı' demek tarih dışı bir soru sormak olur. Ama bu sergi bize bir kültürün bir başka kültürü ve bilinci kendi diline (ki, ideolojisi demektir) nasıl taşıdığının muhteşem bir örneğini sunuyor. Yirminci yüzyılın sonunda çok tartışılan bu olgu, kültürler arası etkileşimin dip sorunları bu sergiyle birlikte somutlaşıyor.
Kaldı ki, Osmanlı, Rönesans bağlamında ne ifade ediyordu ve bu kültürün 'başka bir kültür', 'öteki' kültür olarak oluşması, Rönesans döneminde Batı'dan, orada olanlardan etkilenmesi başlı başına bir araştırma konusudur. Osmanlı'ya mektuplar yazan Leonardo'dan saraya gelen Bellini'ye kadar onca etkileşimi bu sergi yeniden önümüze getiriyor. Tabii, her zaman olduğu gibi, 'görmek isteyenler' için.

Maliye eğlenceyi sıkı takibe aldı

İstanbul Defterdarlığı, yılbaşı gecesi başta eğlence mekânları ve buralarda çalışan sanatçılara yönelik olmak üzere kent genelinde sıkı bir denetim uyguladı. İstanbul Defterdarı Kadir Boy, "İstanbul geneli ile il dışında ve yurtdışında sahne alan İstanbul vergi mükellefi sanatçılar, yılbaşı gecesi gerçek kazançlarını beyan etsin. Hiçbir şekilde kayıp, kaçak birtakım başka yollarla bizi kandırmaya çalışmasınlar. En ufak aklınıza gelmedik yerde bile 20-30 bin dolar alan ismi yeni çıkmaya başlamış sanatçılarımızın faaliyet gösterdiği yerde, diğer sanatçılar da kendilerine dikkat etsinler. Kaçamak cevap verme yoluna gitmesinler, Maliyenin merceklerini daha fazla üzerlerine çekmesinler" dedi.
Defterdar Boy, bu yılki vergi tahsilat hedefini aştıklarını da açıkladı. İstanbul'da 2003 yılı vergi gelirleri tahsilat hedefinin 36.1 katrilyon lira olduğunu belirten Boy, "30 Aralık akşamı itibarıyla tahsil edilen rakam 36.3 katrilyon lira. Yılbaşı akşamını da eklediğimizde 36.5 katrilyonu çok rahat geçeceğiz" dedi. Boy 2004'te 200 bin konut sahibini de vergi mükellefleri arasına katmayı planladıklarını da sözlerine ekledi.

Euro tarihi zirvesinde

Avrupa ortak para birimi euro, beş yıllık tarihinde ilk defa 1.26 doların üstüne çıktı. Amerika'da yeni yıl tatili nedeniyle oluşan güvenlik endişelerinin ABD Doları'nda satışlara neden olduğu ve euro karşısında değer yitirdiği dile getirildi. ABD İç Güvenlik Bakanlığı, terör alarmı nedeniyle artırılan önlemler çerçevesinde başta New York, Las Vegas şehirleri olmak üzere birçok ABD şehrinde de hava sahalarının bazı uçaklara kapalı olacağını ve savaş uçaklarının devriye uçuşu yapacağını açıkladı. Ülke çapında 'turuncu alarm' ilan eden ABD yönetiminin bu uygulamaları üzerine dün Avrupa borsalarında euro, dolar karşısında tarihinde gördüğü en yüksek seviyeye ulaştı. Gün içinde 1.2600 dolar seviyesine yükselen euro, akşam üzeri zayıf kâr satışlarına karşın yılı 1.2610 dolar seviyelerinden tamamladı.

'Düşük teklif gelirse Tüpraş'ı da iptal ederiz'

Bütün ihalelerde kabul edilebilecek minimum bir değer olduğunu söyleyen ÖİB Başkanı, Tüpraş'a Tekel gibi düşük teklif gelirse ihaleyi iptal edeceklerini belirtti.

Özelleştirme İdaresi Başkanı (ÖİB) Metin Kilci, Tüpraş'a Tekel gibi düşük teklif gelmesi durumunda ihaleyi iptal edeceklerini söyledi. Bütün ihalelerde kabul edebilecekleri minimum bir değer olduğunu vurgulayan Başkan Metin Kilci, 'Fiyatın Tekel'deki gibi düşük gelmesi durumunda iptal eder misiniz' sorusuna ise "Evet, tabii" cevabını verdi.
Bu yıl yaklaşık 900 milyon dolarlık özelleştirme gerçekleştirdiklerini söyleyen Kilci, iptal edilen 605 milyon dolarlık Petkim ve 110 milyon dolarlık SEKA Akdeniz İşletmesi ihaleleri ile birlikte toplam 1.6 milyar dolarlık ihale düzenlendiğini de duyurdu.


'Ekonomi hazır değildi'
"Biz ancak özelleştirme yapacağız deyip de yapmamışsak suçlu olabiliriz" diyen Metin Kilci, ancak bu yıl ekonominin bu kadar bir özelleştirmeye hazır olmadığını da vurguladı.
Tekel ihalesindeki ilginin neden teklife yansımadığının sorulması üzerine de Metin Kilci, teklif veren firmaların farklı değerlendirmeleri olabileceğini belirtirken, örneğin tütün stoklarının yüksek oluşu ile fabrikaların hukuki altyapısının eksikliklerinin gündeme getirildiğini belirtti. İlk ihalede ortaya çıkan bu eksiklikleri tek tek incelediklerini de kaydeden Kilci, "Kararlılıktan geri dönüş yok" dedi.


Yatırımcı ÖTV'yi soruyor
Tekel ihalesinde teklif veren firmalar da bir samimiyetsizlik görüp görmediğinin sorulması üzerine de Metin Kilci, "Sanmıyorum.Bunlar uluslararasıfirmalar. Onların bu tür basit hesaplar içine gireceğini düşünmüyorum" yanıtını verdi.
Kilci, ikinci ihalede de aynı firmaların teklif verebileceğini ifade etti.
'Tekel ürünlerine yapılan ÖTV artışları yabancı yatırımcıları ürkütüyor mu' sorusuna ise Kilci, kendilerine çok sık sorulan sorulardan birinin
özelleştirme sonrası vergi yüklerinin değişip değişmeyeceği olduğunu belirtti. Verginin zaman zaman değişebileceğini de kaydeden Metin Kilci, "Ancak şöyle bir niyetin olmadığını anlattık. Olağanüstü vergi artışı ya da azalışı olmayabilir. ÖTV'de birtakım ayarlamalar olabilir" diye konuştu.
ÖİB Başkanı Metin Kilci, 2004 yılı içinde Tekel'in özelleştirilmesini tamamlamayı hedeflediklerini söyledi.


Tutar 893 milyon dolar
Maliye Bakanlığı'ndan dün yapılan yazılı açıklamada ise, özelleştirmede 2003 yılı uygulamalarının toplamının 893 milyon dolar olduğu açıklandı.
İptal edilen Petkim ve SEKA Akdeniz İşletmesi'nin bedelleri ile birlikte 2003 yılındaki toplam özelleştirme tutarı ise 1.6 milyar dolara ulaştı.
2003 yılında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından 53 ihalenin açıldığı, 50 ihalenin yıl içinde sonuçlandırıldığı ifade edilen açıklamada bu uygulamalar sonucunda 33 iştirak/işletme ve şirketin özelleştirmesinin gerçekleştirildiği duyuruldu.

İMKB çıkışla kapattı

İSTANBUL - Yılın son gününde zayıf işlem hacmiyle tırmanışını sürdüren İMKB tarihi zirvesine bir adım daha yaklaştı. Borsa günü ve yılı 332 puanlık çıkışla 18.625'ten tamamladı. İşlem hacmi 622 trilyona indi.
İMKB en son 3 Mayıs 2000'de 19.092 puana ulaşmıştı. Dün ise 3.5 yılın en yüksek düzeyine çıkan İMKB'nin yeni yılda da çıkışını sürdürmesi 18 Ocak 2000'de ulaştığı 19.577 puandaki tarihi zirvesini denemesi bekleniyor. Dünyada gelişmekte olan borsalara yönelim olduğunu ve bu borsalarda çıkış yaşandığını söyleyen uzmanlar, "Son dönemde İMKB ve bono piyasasında yabancıları görüyoruz. Para getirisi yüksek piyasalara yöneliyor. Bu eğilim 2004'te de sürecektir" yorumunu yaptı.
Ancak 2004'ün ilk çeyreğine Kuzey Irak ve Kıbrıs'taki gelişmelerin damgasını vurması bekleniyor. Olumsuz gelişmelerin satışları artırabileceğine dikkat çeken bir yetkili, "Borsada büyük oyuncular hissedeler. Onlar olumlu beklentileri kullanarak piyasayı 20.000'lere çekip hisselerini satmaya çalışacak. Ancak 2004'ün ilk üç ayı için özellikle bu iki konu ciddi risk oluşturuyor" dedi.


TL 1950 yılındaki rekoru zorladı Gün içinde 1 milyon 400 bin liranın altını deneyen dolar öğleden sonra hafif yükselerek günü 2 bin liralık çıkışla 1 milyon 407 binden kapattı. 2003 yılında dolar karşısında yüzde 17.69 değer kazanan lira 1950 yılından bu yana en kuvvetli değerlenmeyi yaşadı.

Kıbrıs'ta aynı yerde sayıldı

Türkiye, Kıbrıs'ta Annan Planı'nın 2002 sonunda rafa kaldırılmasıyla tıkanan barış sürecini tekrar başlatmak için yeni kartları devreye soktu. Ankara, Türkiye'nin çözüm istemediği tezini çürütmek ve uluslararası toplumun desteğini alabilmek amacıyla, önce, şimdiye kadar tanımadığı Rum kesimi vatandaşlarına kapılarını açtı. Ardından Rumlara ait yatların Türkiye limanlardan yararlanmasına izin verdi.
Rum kesimininin beklemediği ikinci sürpriz ise KKTC'den geldi. Ankara'nın KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı ikna etmesiyle Türk tarafının sınır kapıları Rumlara açıldı. Türkiye, bu yeni açılımlara paralel olarak KKTC'ye uygulanan ambargoların kaldırılmasına yönelik kampanya başlattı. AB bu talebe karşı ambargoları kaldırmasa da KKTC'ye kaynak aktarımının önünü açtı. Şubatta BM Genel Sekreteri Kofi Annan, kendi adını taşıyan Kıbrıs planı üzerinde müzakereleri yeniden başlatma amacına ulaşamadı. AB, Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs'ta bir açılım yakalamak için 14 Aralık'taki genel seçimin sonucunu bekledi.


Seçimde eşitlik
Türkiye, bu süreçte 'Annan Planı masadadır' demekle yetinirken taraflar, KKTC'de AB yanlısı muhalefetin seçimi kazanmasını, Denktaş'ın müzakerecilikten alınmasını ve 1 Mayıs 2004'e kadar görüşmelere başlanmasını önceledi. Ancak hiçbir partinin mutlak üstünlüğü elde edememesi, sürecin beklendiği gibi kolay işlemeyeceğini ortaya koydu. Denktaş seçimden Annan Planı'na 'hayır' çıktığını, AB yanlısı cephe de tam tersini savundu. Kıbrıs diplomasisi, hiçbir gelişme kaydedemedi.

Kerkük'te silah sesleri

Irak'taki Kürtlerin Kürdistan federasyonu planına tepki gösteren halkın üzerine ateş açıldı, sekiz kişi öldü 31 kişi de yaralandı.
22 Aralık'ta Kürtlerin, olası federasyona petrol zengini Kerkük'ün de dahil edilmesi talebiyle yaptığı gösterilerin ardından dün de Türkmen ve Araplar, karşı gösteri düzenledi. Polis Akademisi'nin önünde toplanan yaklaşık 4 bin kişi, 'Kerkük, Irak şehridir', 'Federasyona hayır' sloganları attı. Iraklı Şii lider Muktada Sadr'a da destek veren göstericiler, valiliğe doğru yürüyünce karşılarında barikat kurmuş ABD askerlerini buldu. Halka, görgü tanıklarına göre Kürt polisi, polis şefi Salim Taha'ya göre de Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) peşmergeleri ateş açtı.
Irak Türkmen Cephesi Başkanı Faruk Abdullah ise Kerkük'te durumun çok gergin olduğunu belirterek Irak'ın bütünlüğü için uluslararası girişimde bulunulması çağrısı yaptı. Abdurrahman, "Bugün yürüyüş yapılırken, Talabani peşmergeleri ateş açıp yürüyüşü dağıtmış. Sekiz şehit var. 25-30 vatandaşımız da yaralı" dedi.

Bush: Kıbrıs'ı acilen çözün

Kıbrıs'ta Annan Planı temelinde çözüm için başta Genelkurmay olmak üzere devletin tüm kurumlarını ortak bir görüş noktasına getirmeye uğraşan hükümete ABD'den destek geldi. ABD Başkanı George Bush'un yeni yıl mesajını iletmek için dün Başbakan Tayyip Erdoğan'ı konutunda ziyaret ederek 50 dakika görüşen ABD'nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, hükümetin Kıbrıs'ta çözüme ilişkin çalışmalarını 'ilgiyle ve dikkatle' izlediklerini belirtti. Edelman "Annan Planı çerçevesinde geliştirilen çözüm arayışları sürdükçe, ABD'nin hükümete desteği de sürecek" vurgusu yaptı. Görüşme sonrası gazetecilere açıklama yapan ABD Büyükelçisi, "Hükümet, Kıbrıs sorununa çözüm için düşündüğü atılımları hayata geçirmek için vakit kaybetmemeli. Bu atılımların Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan'dan da gelmesi yönündeki haklı beklentiler, yakında karşılığını bulacaktır. Kıbrıs sorununa çözüm için Ankara'dan 'ortak' bir görüş çıkacağı yönündeki beklentimiz en üst seviyededir" diye konuştu.

'Erdoğan'ın ziyareti yoğun olacak'
ABD Başkanı George Bush'un 'mutlu yıllar' dileğinde bulunduğu mektubunu Erdoğan'a sunduğunu ifade eden Edelman, Başbakan'ın 26 Ocak'ta Washington'a yapacağı ziyarete de değinerek, "Hem Başkan Bush, hem de diğer yetkililer, Erdoğan'ın Washington ziyaretini dört gözle bekliyor" dedi. Erdoğan'ın ziyaretinin Washington'da önemsenmediği ve Bush'un çok az zaman ayıracağı yönündeki haberlerden rahatsızlık duyduklarını belirten ABD Büyükelçisi, "Ne görüşmenin süresi ve ne de sayın Başbakan'ın Washington'daki programı ile ilgili haberler doğru. Son derece yoğun ve yapıcı bir ziyaret olacak. Şimdi ayrıntıları görüşüyoruz" diye konuştu.

ABD'yle en krizli yıl

Türkiye, 2003'e Irak'ın üstünde dolaşan savaş bulutlarıyla, AB'nin Kopenhag zirvesinin üyelik müzakerelerine başlanıp başlanmayacağına Aralık 2004'te karar verileceği yönündeki tartışmalı sonucuyla ve Kıbrıs sorunuyla girdi. Diplomasinin en acı deneyimleri ABD'yle yaşandı. 50 yıllık stratejik müttefik, Türk askerinin başına çuval geçirerek 'en derin' güven bunalımına neden oldu. AB'yle ilişkilerde Kıbrıs'ta çözüm 'siyasi şart' olarak konuldu. Türkiye, tarihinin en önemli reformlarını gerçekleştirmesine rağmen, AB Konseyi'nde müzakerelerin başlaması için yeşil ışık alamadı. Hükümet uzun süre Irak savaşını durdurmaya çalıştı. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül, Irak'ın komşuları Suriye, Ürdün, İran, Suudi Arabistan'la çalışma başlattı, ama Irak'a sorumluluklarını yerine getirmesi telkininden öteye geçilemedi. Ankara, Irak Devlet Başkanı Yardımcısı Taha Yasin Ramazan'ı gizlice getirerek,
'İstenileni yapın, savaşı engelleyin' telkininde bulundu.
Ankara, Irak savaşında taraf olmayı da değerlendirdi. ABD'nin Türkiye topraklarını kullanıp Kuzey Cephesi açması tartışıldı. Ankara, ABD'ye sağlayacağı olanaklar karşılığında 90 milyar dolarlık ekonomik destek istedi. Dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ile Devlet Bakanı Ali Babacan'ın Washington ziyaretinde, ABD Başkanı Bush'un kullandığı 'at pazarlığı' nitelemesi müzakerelerin genel tanımı oldu.

'1 Mart faciası'
ABD'nin asker konuşlandırma halinde kullanacağı üs ve limanlarda onarım yapmasına izin verildi. Buna karşın TBMM 1 Mart'ta Gül hükümetinin gönderdiği 'ABD askerinin Türk topraklarında konuşlanması ve Türk askerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi' tezkeresini geri çevirdi. Türkiye 1 Mart'ın yaratacağı tahribatı azaltmak için hava sahasını kullanma izni çıkardı. ABD, Kuzey Cephesi'ni Türk hava sahasını kullanmak suretiyle Kuzey Irak'taki Kürt bölgesine indirdiği paraşütçü birlikleriyle açtı.
'1 Mart faciası'nın acısı nasıl çıkacak derken, haber ABD'nin ulusal gününde geldi. 4 Temmuz'da Kuzey Irak'taki ABD askerleri, daha önce birçok kez sorun çıkardıkları Türk birliklerinin karargâhını bastı. 11 Türk askeri başlarına çuval, bileklerine plastik kelepçe geçirilerek gözaltına alındı. Hükümet yorum yapmakta zorlanırken, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök "İki ülke arasında bugüne kadar yaşanan en derin güven bunalımı" teşhisini koydu.
Türkiye özür beklese de ABD heyetleriyle yapılan görüşmelerden sadece nasihat çıktı. ABD, özür dilemenin kıstasını atom bombası attığı Japonya'yı örnek vererek açıklarken, "Benzer olaylar tekrarlanmasın" demekle yetindi.
Türkiye'nin Irak"taki 'kırmızı çizgileri' savaş sonrasında silinmeye başladı. 19 Mart'ta Iraklı muhalif liderleri ve ABD yetkililerini ağırlayan Ankara, 'kırmızı çizgileri' ortak bir bildiriye yansıtmıştı:


Irak'ın bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin korunması.

Irak'ın doğal kaynaklarının halkın tümü için kullanımı ve ulusa ait zenginlik olarak görülmesi.

Teröristlerin kurtarılmış bölge oluşturma ve silah temin imkânına kavuşmalarının önlenmesi de dahil olmak üzere, terörizm ve teröre destek bertaraf edilmeli.

Irak'ın tüm bölgeleri ile şehirleri ulusun tümüne ait olmalı.

Kırmızı çizgiler aşıldı Ancak ABD, Kürt grupları 'gerçek' stratejik ortak ilan etti. Ve 'kırmızı çizgiler' bir bir ihlal edildi.


Kürt gruplar Kerkük'ü ele geçirip tapu belgelerini yok etti.

Geçici Hükümet Konseyi'ndeki ağırlığını kullanan Kürtler, yeni Irak anayasasının kuzeyde bir Kürt devletine varabilecek hükümler içermesi fikrini ortaya attı. Bu çerçevede Kerkük Kürt şehri ilan edildi.

Kuzey Irak'taki PKK varlığına yönelik hiçbir adım atılmadı. Yeni Irak'ın 'federe' ve 'İslam' cumhuriyeti olması istendi

Konsey'de ve Irak'ın geleceğinde Türkiye'yle birlikte hareket eden Türkmenlerin esamisi okunmadı.

Kürt milisler dağıtılmak bir yana eğitimli bir orduya dönüştü. 'Silah toplanması' gerçekleşmedi.
ABD Kongresi, Türkiye'ye jest yaparak 1 milyar dolar hibe ya da 8.5 milyar düşük faizli uzun vadeli borç verme kararı aldı. Kredinin verilmesine Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmemesi koşulunu getirilmesine rağmen imzayı atan hükümet, eleştiriler üzerine anlaşmayı ne TBMM'ye getirdi ne de iptal etti. Irak istikrar gücüne asker gönderme tezkeresi ise başta Kürtler olmak üzere Iraklıların karşı çıkması ve ABD'nin 'Sizi istemiyoruz' demesi üzerine geri çekildi.

Pamukbank kamuya kaldı

Pamukbank'ın ikinci satış ihalesinden de sonuç alınamadı. Finansbank A.Ş. ve Soufraki'nin tekliflerini 'yetersiz bulan' TMSF, Pamukbank'ı bir kamu bankası ile birleştirme kararı aldı.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen Çukurova Grubu bünyesindeki Pamukbank'ın satış süreci hüsranla sonuçlandı. Finansbank ve Hussein Nuaman Soufraki tarafından verilen teklifler yetersiz bulundu ve bankanın bir kamu bankası ile birleştirilmesi süreci başlatıldı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu BDDK tarafından 18 Haziran 2002 tarihinde Bankalar Yasası'nın 14/3 ve 14/4'ncü maddeleri çerçevesinde TMSF'ye devredilen Pamukbank'ın ikinci satış ihalesinden de sonuç alınamadı.
TMSF'den yapılan açıklamaya göre, 2 Nisan 2003'te yeniden satışına karar verilen Pamukbank için son teklif verme süresi 31 Temmuz 2003'te doldu. Banka için Hussein Nuaman Soufraki (HNS Grup) ve Finansbank teklif verdi. TMSF tarafından yapılan değerlendirme sonrasında Pamukbank hisselerinin satışı için verilen her iki teklif de 'yetersiz' görülerek kabul edilmedi.


Çalışmalar başladı
TMSF, Pamukbank'ın satış süreçlerinden sonuç alınamaması üzerine 'Bankanın bir kamu bankası ile birleştirilmesi yoluyla' çözüme kavuşturulmasının değerlendirilmesi amacıyla çalışma başlatılmasına karar verdi.
Uluslararası Para Fonu IMF'ye 6. Gözden Geçirme sonrasında gönderilen son niyet mektubunda, Pamukbank'ın satış sürecinin 2003 yılı aralık ayı sonuna kadar sonuçlanma aşamasına getirileceği vurgulanarak, çözüm süreci için şu alternatifler sıralanmıştı:
"Tercih edilen seçenek bankanın, kalan tüm varlık ve yükümlülüklerinin geçiş bankası durumundaki Bayındırbank'a transfer edilmesi suretiyle satılmasıdır. Satışın tamamlanamaması halinde Pamukbank, birleşme veya tasfiye yöntemiyle çözüme kavuşturulacak. Hazine, çözüme kavuşturulma stratejisini kolaylaştırmak amacıyla gerekli kamu menkul kıymetlerini ihraç edecek"
Hükümet, Ziraat Bankası ile Halk Bankası'nın özelleştirilmesini Pamukbank ve Vakıfbank'ın çözüme kavuşturulması sonrasına ertelemiş ve IMF de bunu kabul etmişti. TMSF, kamu bankalarının özelleştirme sürecini de dikkate
alarak Pamukbank'ın hangi kamu bankası ile birleştirileceği kararını verecek. Bu arada Pamukbank'ın kötü aktifleri ayıklanarak bir kamu bankasına devredilme olasılığı da yüksek görünüyor. Hazine birleşme nedeniyle ortaya çıkacak finansman ihtiyacını ise bankaya vereceği devlet iç borçlanma senetleri ile karşılayacak.


'Halkbank ilgileniyor'
Bu arada Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar, Milliyet gazetesine yaptığı açıklamada, Ziraat Bankası'nın Vakıfbank'la birleşme gibi bir çabası olmadığını, Pamukbank'la da Halkbank'ın ilgilendiğini söylemişti.
Fona devredilen Pamukbank'ın hâkim ortağı Çukurova Grubu'nun Danıştay'a açtığı davalar sonrasında satışın iptali kararı verilirken, grup ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu arasında 3 Şubat 2003'te anlaşmaya varılmıştı. Bu anlaşma çerçevesinde grup, davalardan vazgeçmiş ve 5 milyar dolarlık borcunu 15 yılda ödemeyi taahhüt etmişti. Pamukbank'ın mülkiyeti fonda kalmış buna paralel olarak grubun diğer bankası Yapı Kredi Bankası'nın ortaklık hakları da fon bünyesinde tutulmuştu. Anlaşma uyarınca, Yapı Kredi de 2+1 yıl formülüyle stratejik ortağa satılacak. Bu süre sonunda satılamadığı takdirde fona alınacak.
Pamukbank'ın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredildiği tarihteki zararı 3 milyar 618 milyon dolar olarak açıklanmıştı. Banka hâkim ortaklarının 2 milyar 627.2 milyon dolarlık banka kaynağını kullandıkları, yönetimi fona geçen diğer bankalardan da 211.6 milyon dolar kredi borcu bulunduğu belirlenmişti.