19 Eylül 2009 Cumartesi

Yüzyılın en...

Türker Alkan

Yeni yılda hemen bütün gazeteler geçen yılın muhasebesini yapar, gelecek yıldan beklentilere yer verir. Ben bunu çok olumlu bir çaba olarak değerlendiriyorum. Muhasebenin her türlüsü yararlıdır: Elinizde avucunuzda ne var, eksik ve fazla olan nedir, bunlar bilmenizi ve ileride daha rasyonel davranmanızı sağlar. Perspektif edinirsiniz.
Bizim kamuoyumuzun da, basınımızın da, aydınlarımızın da en ciddi sorunlarından birisi, 'perspektif eksikliğidir.' Bu, biraz tarih ve sosyoloji bilincinin yokluğundan, biraz da aşırı duygusal olmanızdan kaynaklanıyor.
O anda hangi olayın içinde yaşıyorsak, o olay bize tarihin ve dünyanın en önemli olayıymış gibi gözüküyor. Sık sık gazetelerde, televizyon haberlerinde izliyoruz: 'Yüzyılın en dehşet verici faciası...' 'Çağımızın en ... kişisi' 'Asrın en sarsıcı görüntüsü...' Hatta hızını alamayıp 'Bin yılın en korkunç olayı...' diyenlere bile rastlayabilirsiniz.
Bu manşetleri atanların bir hafta geçmeden bir başka 'Yüzyılın en...' haberiyle karşımıza çıkmaması için hiçbir neden olmuyor. Yıl sonu muhasebesinde bir de bakıyorsunuz ki, geçen yıl, en azından 20-30 tane 'yüzyılın en çarpıcı' olarak gösterilen olayıyla karşılaşmışız.
Murat Bardakçı, Avni Özgürel, İlber Ortaylı gibi yazarlar arada bir, 'Bu tür olaylar yeni sayılmaz, tarihte nice örneği var' deseler de, bu tavrımız değişmiyor.
Gazetelerin yaptığı yılbaşı değerlendirmeleri, çok ihtiyacımız olan
'perspektifi' kazanmamıza katkıda bulunabilir.
Çok ciddi bir perspektif kaymasının görüldüğü yerlerden birisi de televizyon haberciliği. Hayır, TV haberciliğinin gittikçe magazinleşmesinden söz etmiyorum. Bu yeteri kadar olumsuz bir gelişme, ama alıştık. Gazeteler de aynı yolun yolcusu olunca, bir ses sanatçısının giydiği etekliğin haber değerine kavuşması 'normal' sayılır oldu.
Bana çok daha feci gözüken perspektif (belki de algılama) bozukluğu, verilen haberlerde 'dünyanın' bulunmaması. Sanki bu gezegende bizden başka ülke yokmuş gibi haber veriyorlar. Birkaç kanalın dışında verilen haberlerin nerdeyse tümü Türkiye'yle ilgili (o haberlerin de yarısı gerçekten haber değil). Verilen yabancı ülke haberleri de çoğu kez Türkiye'ye ilgisi oranında haber değeri taşıyor.
Bu tutum, dünyanın taşrasında yaşamamızdan kaynaklanıyor olmalı. Kendimizi dünyada olup bitenlerin çok dışında görüyoruz. Bilimde, kültürde, sanatta ne kadar 'dünya vatandaşı' isek, habercilik anlayışımızda da ancak o kadar dünya ile ilgileniyoruz işte:
2003'ün 'perspektif' açısından en dikkate değer olaylarından birisi, benim kanımca Eurovision'da aldığımız birincilik ödülüydü. 20 yıl önce olsa, Eurovision telaşı yarışmadan aylarca önce başlar, gazetelerde röportajlar, dedikodular, haberler uzun uzun yayımlanır, yarışma gecesi herkes ekran başına kilitlenir, yarışmadan sonra da neden sonuncu olduğumuz, hangi komployla, haksızlıkla karşılaştığımız, bilge kişilerce derinlemesine tartışılır ve irdelenirdi.
Geçen yıl birinci geldik ve bunu gayet sakin ve olgun bir şekilde, çok görmüş geçirmiş insanların havasıyla karşıladık. Toplumumuzun son yıllarda kazanmaya başladığı bir özgüvenin izleri vardı sanıyorum bu davranışta.
Yılbaşılar, başka yararları yoksa bile, toplumların 'perspektif' kazanmasına katkıda bulunuyor olabilirler. Bu da az şey değil doğrusu.